SEVGİNİN GÜCÜ*
Mustafa OKUMUŞ
Ne zaman toplumsallığı inciten, değer yargılarımı yaralayan bir davranışla karşılaşsam, gönlüm kırılganlaşır, beklentilerim çıkmaza girer, bir başka bahara kalır. Olumsuzlukların acısını tek yanlı bir hoşgörüye yükler, kendimi rahatlatmaya çalışırım. Ama kolay olmaz bu. Boş ver desem de antenlerim çalışır. Önce kendimi sorgularım. Sonra da empati kurmaya yönelir, batan dikeni çıkarmaya çalışırım, yüreğim acısa da…
Bu arada beynimin ekranına onca soru ve yanıt çöreklenir; çözüm beklerler benden. Aczimi kabul etsem bile ikna edemem onları. Bu yüzden seçenekleri irdeleme gereği duyarım. Sonunda bir seçim yapmak zorunda kalırım. Sevgi ya da sevgisizlikte yoğunlaşırım. Sevgisizliği ve de acımasızlığı itici, yıkıcı bulur, elerim. Çünkü sevgisizlik bencilliğin güdümündedir. Oysa sevgi öyle mi? Sevgi diyagramdır. Özü, çekici, birleştirici, otayıcı, paylaşımcı ve dayanışmacı dediğimde, toplumsal sorunlarımızın tümünün temelinde bir dinamit gibi sevgisizliğin sonucu olan acımasızlığın yattığını kabul ederim.
O zaman Koca Yunus’un şu dizeleri dökülür dudağımdan: “Ben gelmedim kavga için / Benim işim sevgi için. ”
Sevgi tüm nesnelere duyduğumuz ilgiyi besleyen evrensel bir kaynaktır. Bu kaynak ne kadar gürse, insan o denli insandır. İnsan, ancak düşünsel derinliğinde kendini keşfettiği ve gönlünü yetkinleştirdiği ölçüde, insan olarak yaratılmış olmanın ayrımına varır, kendi kutsallığına saygı duyar. Bu nedenle Yaradan’a şükreder, değil mi? Bu bilinçlenme onu, sevgi kaynağını an, duru kullanma algısına taşır.
Sevgi bir nimettir. Her nimetin bir külfeti ya da sorumluluğu vardır. Sevgi iletişim ve de paylaşımdır. O, paylaşıldıkça bereketlenir; sarar sarmalar insan yapar bizi. Toplumsal ya da bireysel sorunlarımızın en sağaltıcı emi de odur. Sevgi ve saygı istiyorsak, sevgi pınarımızı gayra açık tutmamız gerekmez mi? Sevginin paylaşım alanı genişledikçe mutluluklar artar ve sorunlar çözülür. Sosyal barış daha bir anlam kazanır, yaşanılası şu geçici dünyada… Mutluluklar, paylaşımın ucunda açan bir sevgi çiçeğidir. Ne mutlu bu çiçeği koklayanlara… Bakınız şair ne diyor: “Ben her işin başı sevgi diyorum / Sevince dünya güzel yaşamak iyi diyorum. ” Sevginin yaşamsallığı bundan daha güzel, daha yalın nasıl anlatılabilir ki?
Bana göre yaşamımızda sevgi akıl kadar önemlidir. Hatta sevgiyi aklın freni olarak değerlendirebiliriz. Çünkü akıl egonun baskısında bencildir. Oysa sevgi, gönlün kaynağında özveridir. O nedenle aklın hatasını sevgi önleyebilir. Nasıl ki frensiz bir araba kaza yapma riskine açıksa, önüne sevgiyi almayan akıl da öyledir; demeye çalışıyorum.
Bana göre tüm erdemlerimizin en doğurgan anası sevgidir. Sevince hoş görür, bağışlar, bağışlanırız. Sevince özverili olur, değerlerimizi paylaşır, birbirimizi tamamlar, güçlü oluruz. Sevince güvenir, güvenilir, huzurlu oluruz. Sevince üretir, başarır, mutlu oluruz. Erdemli yaşamın anahtarı bunlar değilse, ya nedir? Bu yüzden ki sevgi pınarımızı gönül gölüne cömertçe akıtmamız gerektiğine yürekten inanıyorum. Şu kısa ömürde sevgisiz yürek, taşınmaya değmez, değil mi? Mevlana: “Seviyoruz, varlığımızın güzelliği ondandır.”diyor. Sevgisiz, ne din, ne eğitim, ne başarı, ne üretim ne toplumsal barış, ne de mutluluk olur bence.
Sevgi yaşamın ruhudur: Sevince dikenler gül olur, bulanık sular durulur. Sevince gönül gölünde yıkanır, arınır insan. Sevince dereler, tepeler düz yol olur, tüm engeller ortadan kalkar. Sevince hoşgörü oluşur, bağışlar, bağışlanır insan. Sevince bölüşülür tüm yükler, hafifler insan kuşlar gibi.
Sevince çiçekler açar, kuşlar öter, fidanlar boy verir birden. Dünya bir başka güzelleşir, okşar kucaklar insanı. Yaşamak anlam kazanır, güzelleşir içimizde ve dışımızda… Sevince ak kanatlı güvercinler uçururuz, masmavi gökyüzünde. Barıştan, umuttan, birlikten, dirlikten ve de huzurdan yana.
Dileriz kafalar aydınlık olsun, sevgi pınarı gönül gölüne durmadan aksın. Bölüşsün tüm insanlar, erdemlerde varlığı-yokluğu, acıyı-sevinci, tasayı.
Sonuç olarak diyebiliriz ki: Her şey insanla anlam kazanır, onunla bütünleşir. İnsan sevgiyle güzelleşir, arınır; erdemleriyle yücelir.
—————————
*Mustafa Okumuş, Kendini Tanımadan Gidenler, Çağrı Yayınları, İstanbul, 2015, s.23
MUSTAFA OKUMUŞ
Eğitimci yazar Mustafa Okumuş, 1932 yılında Kahramanmaraş’ın Türkoğlu ilçesinde doğdu. Yükseköğrenimini Ankara Gazi Eğitim Enstitüsünde tamamlayarak çeşitli okullarda Türkçe ve edebiyat öğretmenliği yaptı. 1981 yılında emekliye ayrıldı.
Bazı kültür-sanat ve doğa-çevre koruma derneklerinde kurucu ve faal üye olarak görev aldı.
Yazı ve şiirleri sanat/edebiyat dergilerinde ve gazetelerde yayımlandı.
Doğayı koruma çalışmaları ve kültür-sanat etkinliklerinden dolayı pek çok ödül aldı.
Yazı çalışmalarını deneme, şiir ve araştırma türlerinde yoğunlaştıran Mustafa Okumuş’un yayımlanmış eserleri şunlardır:
Gönül Bahçesi (şiir), Beyoğlu Beldesi (araştırma), Mavi Beklentiler (deneme), Uzaklara Özlem (şiir), Kendimiz Olabilme Erdemi (deneme), Gâvur Gölü Havzası (araştırma), Çoban Yıldızı (öykü), Kendini Tanımadan Gidenler (deneme), Kırsaldan Kentsele (araştırma) ve Düşüncenin Ufku (deneme)
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.