Kaderin Oyunu, Floranda Muharemi
Floranda Muharemi, 4 Mayıs 1998 tarihinde Makedonya’nın Gostivar kentinde dünyaya gelmiştir. İlk ve orta öğrenimini Gostivar’da tamamlamıştır. Yüksek lisansını Üsküp Kiril ve Metodiy Üniversitesi Mimarlık Fakültesinde yapmaktadır. Şiir yazmaya daha ilkokulda başlamıştır. Yazmak ve okumak hobileri arasındadır. “ Hapishane” şiir kitabı ve “Senin İçin Küçüğüm” ile “Kader Oyunu” romanları tamamlanmış bir halde yayımlanmak için beklemektedirler. Bir inşaat şirketinde mimar olarak çalışan Muharemi, daha önce orta okulda öğretmen olarak, üniversite kütüphanesinde ve bir çok projede çalışmıştır. Kültür ve eğitimi ilerletmek amacıyla kurulan “ Genç Şairler Kulübü” derneğinin kurucusu ve genel müdürüdür. Şiir festivallerine, değişik şiir etkinliklerine katıldığı gibi şiir akşamları ve buna benzer edebiyat ve kültür organizasyonları da düzenlemiştir. Aynı zamanda 2019 yılında yayınlanan “Aynı Gökyüzü Altında” ortak şiirler kitabının hem organizasyonu ile basılmasını üstlenmiş hem de sözkonusu kitapta şiirleri yer almıştır. Şiirleri bir çok şiir koleksiyonlarında yer almıştır.
KADERİN OYUNU
Floranda MUHAREMİ
6 Aralıkta 1950 yılında, büyüdükçe kendisini nelerin beklediğinin ve hayatın ona nasıl bir kader ördüğünün farkında olmayan küçük bir melek dünyaya gelir. 20 Şubat 1940 yılında ise, hayatın kendisi için hazırladığı bütün zorlukları yaşamaya çalışan talihsiz adam doğmuştur. Tanrı onları bu dünyaya getirirken kaderlerini her ikisi için acı bir şekilde örmeye karar verir.
Kız köyün birinde küçük ve sıcak bir evde yaşarmış. Bütün öğrendiklerini hayatının kahramanı olan babasından öğrenmiştir. Annesi onun fazla sevgisini hakkedecek biri değildir. O hayatın gerçek ahlaki ve manevi değerlerini unutmuştur. Ebeveynleri zıt kişiliklerdir. Babası melek, annesi ise şeytandır. Küçük kız 12 yaşına kadar kardeşleriyle sakin bir hayat yaşamıştır. Ta ki, babası ağır bir hastalığa yakalanıncaya kadar. Onun kahramanı hastalık sürecinde ev ve aile sıcaklığına özen göstererek, meleklerinin şeytana dönüşmelerine fırsat vermemiştir. O son an gelinceye kadar. Küçük kızın dünyası başına yıkılmıştır. Kahramanı olmadan, hayat ışıltısı olmadan, rehberi olmadan, koruyucusu olmadan kalmıştır… Kırık bir şekilde annesinin ellerine kalmıştır.
Kız doğunca zavallı erkek çocuk içinde bulunduğu durumların farkında ve hayatın kokusunu hissetmeye başlamış bir şekilde 10 yaşına gelmiştir. Bir odada on kişlik nüfusun yaşadığı fakir bir aile. Zavallı çocuğun çocukları için her şeyini feda eden ve çok çekmiş mükemmel bir annesi vardır. Babası için ise söz etmeye bile değmez. Sadece çocuk yapmasını bilen, baba veya eş olarak hiç sorumluluk almayan kendini beğenmiş bir kişilik. Eşinin yaptığı baskılara ve yokluğa artık dayanamayan kadın hasta düşer. Yürüyemez, yıllarca hasta yatar. Çocuk annesini gördükçe içi içini yiyormuş. 7 yaşından itibaren eve ekmek götürmek ve kardeşlerine bakmak için okula gitmiyor, çalışıyormuş. Ne de olsa ağabey sayılırmış. Fazla söze gerek var mı ki? Annesi hasta yatağında yatarken ve hala hayattayken memnun olmayan vicdansız babası başka bir kadınla evlenmeye karar verir.
Çocuk annesşne ilaç bulabilmek için mücadele ederken, kızın annesi ise içinde bulunduğu duruma çare aramaktaymış. Genç dul bir kadın, kendi ihtiyaçlarını karşılayacak, altı çocuğunu ise çöp gibi kabul edecek eş arıyormuş.
Sonunda, şeytan ruhlu iki kişi, vicdansız baba ve şeytan anne bir araya gelir ve evlenmeye karar verirler. Yetim yavrular eskiden babalarından buldukları güveni korkuya bırakmış bir şekilde üvey babalarından nasıl birbirini koruyacaklarını bilmiyorlarmış.
Tam da burada onlar için cehennem ve kaderlerinin gerçek örgüsü başlamaktadır.
13 yaşındaki kız, sadece annesinin iyi olmasını ümit ederken üvey annesiyle karşı karşıya kalmış 23 yaşındaki gencin evine taşınır.
Her iki çocuk için ne kadar zor olduğunu tahmin edebiliyorum. Sadece onların ebeveyinlerinin seçtikleri bir hayata mecbur kalmaları kim bilir onlara ne kadar acı vermiştir.
Genç, annesine yaptıkları için kızgın bir şekilde babasından intikam almak istemektedir. Annesini kurtarmak ister, fakat başaramaz. Annesi kocasının neler yaptığını öğrendiğinde can çekişir. Son nefesini verirken en büyük oğlu askerdedir. Şansına o gün serbest günü vardır ve annesini görmek ister. Annesini göreceği için mutlu bir şekilde eve giderken onu son defa göreceği sesini son defa duyacağının farkında değildir. Annesinden duyduğu son sözler: “Kardeşlerin sana emanet. Sen en büyüklerisin. Bundan sonra hem anneleri hem babaları sensin…”
Farklı yaşlarda altı çocuğun hem annesi hem babası olmak 23 yaşında bir genç için ne kadar da zordur. Hem kendisiyle hem onlarla ilgilenecek hem de hepsinin sorumluluğunu üstlenecek. Askerden dönünce ne yapacağını bilmiyordu. Annesinin yasını mı tutmalı, hayatta olan babasına mı kızmalı yoksa annesinin son isteğini yerine mi getirmeliydi.
Hayatında hazırladığı zorluklarla mücadele ederken başına hem çok güzel hem de aynı zamanda korkunç ve acı bir şey gelir.
Kader mağdurları, ebeveyinlerinin aldıkları karar mağdurları bir taraftan korkmuş bir kız, diğer taraftan korkmuş genç birbirlerini tanırlar. Çevrelerinde olup bitenin farkında olsalar da birbirlerine aşık olurlar. Erkek kendini iki ateş arasında bulur. Biri aşk ateşi, diğeri ise annesinin intikam ateşi.
Düşmanlık ve aşk bir arada olabilir mi?
Erkek hem kızın aşkından yanıyor hem de intikam isteği yangını içinde taşıyor. Hem kendisiyle hem de 13 yaşındaki aşık olduğu kızla ne yapacağını bilmemektedir. Bir süre sonra, düşmanlık ile aşkı birleştirip kaderlerini ve duygularını bir cam şişeye koymaya karar verirler. Evlenirler. Evlendikten sonra vicdansız baba onları evden kovar. Başlarında çatı, ceplerinde para olmadan kalırlar. Vicdansız baba ve şeytan anne kendi evliliklerini korumak için onlardan vazgeçerler.
Yollarına çıkan bunca engele rağmen acaba üzerlerinde oluşan düşmanlık balonlarını patlatacak mıdırlar?
Evden kovulmalarına rağmen, bir bahçede yaşamaya devam ederler.Üvey anne ve üvey baba, ebeveyinleri, onların çocukları, kız ve genç… Bitmesini istedikleri zor günler geçirirler. Bir arada kalmak için büyük bir savaş verirler.
Kızın annesi çocuklarını ayırır. Kızı, küçük kızkardeşini ve küçük erkek kardeşini yanına alırken daha büyük erkek çocukları bir akrabalarına giderler. En büyük kızı ise evlenir. Zor bir ayrılıktır. Çocukların beraber yaşadıkları işkencelerin sonuncusudur. Büyük çocuklar yeniden evlenmek isteyen annelerini duymak bile istemezler. Hele bir önceki evlilikte üvey babalarının onlara çöp gibi davrandığını düşündüklerinde. Zaten onları doğuran anneleri bile onlar hiç kimse gibi davranıyordu. Tanımadıkları ve hiçbir bağlılıkları olmayan kişiler ise düşünülemezdi bile.
Bir sabah genç kızkardeşinden kahvaltı için pişi hazırlamasını ve sadece kendilerinin kardeşlerini, diğerlerini davet etmemesini istedi. Kız üç yaşındaki kızkardeşi ve erkek kardeşiyle dışarıdan pişileri ve onların mutluluklarını seyretti. Tüm gün aç ve aşağlanmış hissettiler. Anneleri işten dönünce hiçbirini ayırmaksızın börek hazırladı.
Başka bir gün evlenmeleri gerekirken kız, kardeşlerini evin en yaşlı ninesine bıraktı. Fakat yaşlı nine hastalanır ve hastaneye götürülmek zorunda kalır. Evde küçük kızcağız ve gencin erkek kardeşlerinden biri kalır. Erkek çocuk 13 yaşındadır. O yaştaki erkekler ihtiyaçlarının ve isteklerinin farkına varırlar.Tam da korkulan şey yaşanır. Küçük kardeş dört yaşındaki üvey kızkardeşine tecavüz etmeye çalışır. Erkek çocuk kız çocuğunu odaya kapatır ve onu soyduktan sonra, kendisi de soyunur. Tam o anda kızın kızkardeşi gelir ve bu korkunç olayın gerçekleşmesini engeller. Zavallı yetimler neler yaşadılar, ne kadar da acı çektiler. Onlara korku ve ayıbı aşılayan ise öz anneleriydi. Üç yetim çocuğun yaşadıklarının bunlar sadece bazılarıydı. Annelerinin körlüğü veya zorda kalması sebebiyle buna dayanmak zorundaydılar. Üç yetim üvey babalarının evinde bu zorlukları yaşarken diğerleri kaldıkları kimsesizler yurtlarında başka zorluklarla uğraşıyorlardı. Hakaret, utanç, aşağlama duygusu, çaresizlik… Akrabalarından, annelerinden, kardeşlerinden sevgi beklentisi…O küçücük bedenlerde o kadar yalnızlık ve acı…
Hayat kimine anne, kimine ise üvey annedir. Bu sözleri dedemden öğrendim. Her kadın anne ve her erkek baba olmayı hakketmez. Anne veya baba olabilmek bir canın doğru yolda ilerlemesini sağlamaktır. Kimsenin hayatını cehenneme çevirmek değildir. Gencin aşk mı yoksa intikam duygusunun mu ağır bastığını düşünüyorsunuz? Her ikisi de galip geldi diyebilirim. Evlilikleri devam etmiş. Çocukları doğmuş. Çocukları evlenmiş, çalışmış, zengin olmuşlar. İntikam duygusu ise hayat boyunca her ikisinde devam etmiş. Gencin vefat etme sebebi de bu olmuştur. Birbirine dargın oldukları bir dönemde, kalbindeki kin ve açık gözlerle ölmüş.
Kin ve aşk aralarında ayarlanamayacak benzer ve güçlü duygulardır.
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.